24 Eylül 2015

NARS Audacious Lipstick / Leslie

Konu kırmızı ruj olunca sanmıyorum ki hiç bir kadın dikkat kesilmesin. :) Kendimi ne zaman daha dişi, daha güçlü hissetmek istesem elim koyu rujlara gidiyor. Kemik yada taupe farlar, bol maskara (çünkü güçlü kirpikler de en büyük makyaj zevklerimden biri) ve bold ruj.


Nars Audocius serisi uzun zamandır aklımda olan fakat bir türlü sırayı getiremediğim bir noktaydı. Elimde bold rujlarım da, ruj olarak kullandığım dudak kalemlerim de var. Fakat hiçbirini günlük kullandığımda rahat edemiyorum. Çünkü hepsinin yapısı mat ve hem mat hem koyu rujlar günlük kullanımda kadını yorar. :) Günlük kullanabileceğim koyu kırmızı/kiremit bir ruj almaya karar verdim ve şanslı markayı da Nars olarak seçtim! 

Kafama bir şey taktığımı farkettiklerinde etrafımdaki insanlar genelde gülmeye başlarlar. Sonuçlanana kadar odak noktam o olur ve hiç susmam, bıdır bıdır aklıma takılanları anlatır dururum çünkü. :)) Akşam karar verdim ve bu kez kendime de işkence etmemek için sabah Nars’a gitmek üzere gözlerimi huzurla kapadım. :)) 


Sabah Özkan’la beraber bir arkadaşımızla buluşacaktık. Tabi ki içsel navigasyonum Nars’a yakın mekanları tespit ediyordu yalnızca ve onları Nişantaşı’na gitmek için ikna ettim. Soluğu “Bir dakikacık şurada bir yere uğrayacağım, gidelim mi?” diyerek Nars’ta aldım! :) Evet, erkekleri de Nars’a soktum ve hatta fikirlerini aldım. Bence onların da hoşuna gitti bu durum, öyle sezdim. :) O dakikaları Snapchat’ten de paylaşmıştım, bu arada Snapchat kullanıcı adım “sulekaraok” .

Bir kaç denemeden sonra Leslie’de karar kıldım. Leslie tam olarak koyu kiremit kırmızı ve çok karakteristik bir renk. Nars’ın Audocius koleksiyonunun tamamının yapısı yarı mat ve bu günlük kullanım için benim en sevdiğim doku. Kremsi ve yarı mat yapısı sayesinde sürümü çok kolay. Pigmentasyonu çok yüksek bir ruj. 


Ambalaj olarak çok cool ve etkileyici bir sunuma sahip oluşu beni yapısı ve renginden sonra cezbeden üçüncü bir nokta oldu. Keskin köşeli dikdörtgen tüpte, kapağın iki yüzünü saracak şekilde marka adı yazıyor. Kapağın mıknatıslı oluşu çok büyük bir kullanışlılık sağlamış. Totalde sevmediğim tek nokta ambalajın parmak izi tutuyor olmasından kaynaklı çabuk kirlenmeye meyilli oluşu. :( Evet o kadar hayranlıkla ve yüksek bir ücret ödeyerek aldıktan sonra bunu yaşamayı kimse istemez. 


Leslie'yi genelde hafif göz makyajlarıyla kullanmayı seviyorum çünkü Leslie ön planda çok başarılı görünüyor. Yine de yerine göre smokey gözlerle de kullanmaktan keyif alıyorum çünkü vişneye değil, kiremite doğru gittiği için rengi; makyajın tamamıyla çok uyumlu bir görünüm sağlıyor.


Aldığım günden beri elimden düşmüyor ve normalde her gün aynı makyaj, bende “her günüm aynıymış” etkisi yaratırken; Leslie ile her günüm ayrı keyifli bu sıralar. :)

Sonbahara da giriyorken, bir süre daha Leslie ile yakın samimiyetimiz devam edecek gibi görünüyor. :)

Nars Audocius serisinin her bir ruju 95 TL. Ben Nişantaşı City's AVM'deki Nars mağazasından satın aldım.

Sevgiler. :)

23 Eylül 2015

Yeni Takıntım: Detoks Suları !

Su benim en sevdiğim içeceklerden biri. Hani olur ya kimisi su içmeyi unutur, gün içinde iki bardak su içmek bile zor gelir. Ben tam tersiyim. Bayılarak bardak bardak içerim gün içinde. Son zamanlarda olayı daha keyifli hale getirdik bir arkadaşımla. 

Annem her zaman Türk kahvesinin yanına hazırladığı sulara ya elma ya limon koyar. İki ay kadar kadar önce erkek arkadaşımın dükkanına gittim yine bir gün; Brew Lab’e. Ekip arkadaşlarından biri Özen, detoks suyu isteyip istemeyeceğimi sordu. Kendisine hazırlıyormuş. Annemden dolayı zaten sempatim vardı meyveli sulara ve hemen atladım tabii! İşte işin rengi oradan sonra değişti. Yalnızca meyveli su demek değilmiş detoks suyu. :)


Özen inanılmaz dikkatli ve meraklı biri. Adını almış hakikaten. :) Didik didik araştırmış detoks suyunun ne olduğunu. Şimdi Özen’in nasıl anlattığını aktardıktan sonra benim en sevdiğim detoks sularından bahsedeceğim. :)



“Vücudumuzun enerji ihtiyacını karşılamak için her gün çok çeşitli besinler tüketiriz. Aldığımız besinlerin kontrolünü sağlamak ne kadar mümkün olsa da, bunların işe yarar kısımlarının tüketilmesi sonucunda geri kalan atık maddelerin vücuttan uzaklaştırılması konusunda günlük koşuşturmaca içinde çok başarılı olamıyoruz. Vücudumuz bu atıkları uzaklaştırmak için solumun, terleme, boşaltım gibi yollara başvurur. Bu yolların hepsinde yeryüzündeki en iyi çözücü olan suyun rolü büyüktür. Ben de detokslarımda ana madde olarak sudan faydalanıyorum."



"Detoks vücutta çözünemeyen yada çözünüp atılamayan maddelerin atılmasına yönelik beslenmedir. Bu maddeleri çözmenin en iyi aracının su olduğunu bildiğim için; detokslarımda mümkün olduğunca fazla su içirmeye çalışıyorum."


"Tabii bu suları hazırlarken suyun çözme gücünü azaltmamaya özen gösteriyorum. Bu yüzden yine su oranı çok yüksek meyveler kullanmayı tercih ediyorum. Aslında su içmeyi eğlenceli hale getiriyorum diyebiliriz." 


"Suyun çözme gücünü azaltmamaya dikkat etmek koşuluyla birbirinden farklı yüzlerce detoks hazırlayabilirim. Bunların içinde en son geliştirdiğim; kahve kullanarak hazırladığım detoks oldu. İçindeki su oranı yüksek olduğu için meyveleri detoksta kullanmak risksiz bir şekilde gerçekleştirilebilir. Ancak iş, kahveyi detoksta kullanmaya gelince öyle olmuyor. Mesela espresso, içinde çözünmemiş katı madde miktarı fazla olduğu için, detokslarda kullanıma uygun değildir. Oysa Kyoto tarzıyla demlenmiş Cold Brew kahveleri kullanarak hazırladığım detokslarda; su, çözme gücünü kaybetmemiş durumda. Yani işlevselliğini koruyor. Bu sayede gönül rahatlığıyla tüketilebilir. Şimdiden afiyet olsun. :)” 


Kahveli olan (hemen yukarıda) kesinlikle en favorim oldu! Kahveyi zaten çılgınca seviyorum, Özen bir de meyve yakıştırdı yanına. Gerçekten çok keyifli oldu. :)


Kahveli haricinde genelde tatlı olanlar favorim oldu. Yani turunçgillerden ziyade elma, üzüm, incir, şeftali gibi daha tatlı meyvelerle hazırlanan detoks sularını çok seviyorum!


Hemen yukarıdaki üzüm ve elmalı olan; aşağıdaki de şeftali ve incirli olan. İşin en keyifli yanı; tadı enfes suları içtikten sonra sonundaki meyveleri yemek! :)


İki aydır her gün en az bir detoks suyu mutlaka tüketiyorum. Bazen işi, günün ikinci dondurması edasıyla şımarıklığa vurup; ikinci yada üçüncü bardağımı hazırlıyorum. :) Fakat bu postun çekimlerinin yapıldığı gün; Özen en sevdiğim detoksların hepsini hazırladı. Çekimin sonunda hepsini içtik! Yalan söyleyemeyeceğim; sonraki üç gün hiç detoks içmedim! :))

Yaratıcı arkadaşım Özen Yılmaz, hayatıma çok keyifli bir alışkanlık yerleştirdi. :) Ellerine sağlık ve çok teşekkür ederim Özenciğim. :)

Detoks alışkanlığın varsa yada denersen; aşağıda yorum olarak yada Instagram'da beni etiketleyerek benimle paylaşırsan çok sevinirim! :) 

Şimdilik hoşçakal! :)

24 Ağustos 2015

Bu bir başlangıç olsun .. :)

Şuan yatağıma oturmuş, önümde laptopum, bir yanımda kahvem diğer yanımda kedim. Şimdiye dek her zaman köpekçilerden oldum. Fakat bu bıdık bütün fikirlerimi yerle bir etti. :) Kediler hep nankör anılırlar fakat ihtiyacın olduğu an yanındadırlar. Dünden beri canım biraz sıkkın ve minnoş yanımdan bir dakika ayrılmadı. Kafam biraz dağılsın diye soğuk bir duş aldım, birkaç bölüm dizi izledim fakat pek yetmedi. Uzun zamandır yazmadığımı farkettim ve hemen buraya koştum. 

Bloğumun formatını değiştirmeyi ne zamandır düşünüyordum. Artık yalnızca ürün tanıtımı değil; paylaşmak istediğim her şeyi yazacağım. Kendime dair her şeyi. Bu bir başlangıç olsun.

Birkaç gün önce taşındım. Yeni ev, yeni soluk. Yeni düzenimi oturturken kanalımı aksatmamak adına bir kaç video stokladım. Önümüzdeki günlerde ışık alacağım ve çekimlerime öyle devam edeceğim. Her videomda farklı ışık olması gözüme pek profesyonel gelmiyor. Bundan sonra sürekli ışık kullanarak daha kaliteli işler çıkartmak istiyorum. 

Dün Instagram fotoğrafımın altındaki durum aslında canımı sıkan. Dönem dönem nükseden, benim için üzücü bir durum aslında. Blog yazmaya başlayalı iki sene oldu. Youtube’da video çekmeye başlayalı ise bir buçuk yıl. Son iki senedir kendimi bir şekilde dışarıya açmış durumdayım aslında. İki senedir, büyümemi, yaşadıklarımı, düşüncelerimi, zevklerimi bir şekilde denk gelen herkesle paylaşıyorum. Bu işe başlarken karşılaşabileceğim negatiflikleri göze almıştım. Ne yalan söyleyeyim, çok toz pembe bakıyormuşum. İnsan hep kötüye daha bir odaklanır. Onlarca iyinin arasındaki bir tane kötüye takılır. Sebepleri karakterden karaktere değişir belki fakat benimki; hep daha iyisini yapmak istediğimden. Aslında bu noktada da bir hatam var, farkında olup değiştiremediğim. Kötüye odaklanmak değil aslında, daha iyisini başarmak için yapılması gereken. İyi niyetli eleştiriye odaklanmak. Bu ikisinin ayrımını pek yapamıyorum maalesef. Kötüye canımı sıkıyorum. 

Konuyu eşmeli mi yoksa detaylandırmadan devam mı etmeliyim, bilmiyorum. Bir süredir birileri, birini taklit ettiğimi iddia ediyor. Ve bunu çok çirkin bir şekilde yapıyorlar. Dün de yine tekrar ettiği günlerden biri oldu maalesef. İnsanlara zayıf yönünü ne kadar gösterirsen o kadar üzerine gelirler. Biliyorum. Ama dürüst olmak istiyorum. Belki de buna üzüldüğümü çoktan farkettikleri için devam ediyorlar. Bilmiyorum. Bir süredir videolarımdaki hitabımı değiştirdim. Şimdiye dek herkes “Siz” diye hitap ederken; ben “Sen” demeye başladım. İlginç bir şekilde ilk videomda çok olumlu tepki aldıktan sonra ikinci videomda olumsuz yorumlar bastırdı birden. Bu konuda saygılı dille yazılmış olanlara cevap verdim. Diğerlerine ses etmek istemedim. “Sen” demeye başladım çünkü bana çok daha doğru geliyor. Ben şimdiye dek bütün takipçilerimle tek tek ilgilendim. Yalnızca videoların altındaki yorumlardan bahsetmiyorum. Mail üzerinden kendi özel problemlerini yazmış olanlarla bile, isteyerek, içlerinden bana yazmak gelmesine mutluluk duyarak, tüm samimiyetimle geri döndüm. Şimdi hiç yabana atılmayacak kadar büyük bir çoğunluğuyla sık sık haberleşiyoruz. Maille, telefonla, Snapchat’ten kısa videolarla. Fırsat bulabildiklerimle yüz yüze tanıştım. Hala görüştüklerim var. Ülkenin dört bir yanından, başka türlü hiç bir şekilde tanışma fırsatım olamayacakken; arkadaşlar, kardeşler, ablalar edindim. Git gide büyüyen bir aile edindim. Her biriyle bu samimiyeti yakalamışken ve her biri benim videomu tek başına izliyorken, bu samimiyeti videolarda da sağlamak istedim ve “Sen” demeye başladım. Sanki karşılıklı oturuyormuşuz gibi. Kimisi bu açıklamaya rağmen; “Takipçilerini önemsemiyorsun, olumsuz yorumlara rağmen hala “Sen” diyorsun. Bu kanal bizim için varsa hitabını değiştir” dedi. Bunu yazarken bana “Sen” dedi. :) Bu kanal takipçilerim için değil; hem onlar hem de kendim için var. Bu kanal, önce benim kanalım. 

İki sene içinde yaşadığım şehir; hayatımdaki insanlar; zamanla oturan yüz hatlarımdan dolayı, yavaş yavaş değişen tarzımdan dolayı dış görünüşüm ve pek çok şey değişti. 22 yaşımdan 24 yaşıma kadar pek çok şey değişti. Seneye 25. Nedense hep şöyle düşünüyorum; “Şimdi 24’üm, 25’e ne kaldı. 25’e ne kaldıysa 30’a ne kaldı!” :) Neyse ki minyon bir tipim, ufacık bir yüzüm var (Videolarda yanakların gazabına uğruyor olsam da, yüz yüze tanıştığım herkesin ilk tepkisi “E sen baya zayıfmışsın!” oluyor. :)). Umuyorum ileride bunun avantajlarını yaşayacağım. :) Hemen aşağıdaki fotoğraf, Mayıs 2015’te çektiğim bir videoyu editlerken Snapchat’te paylaştığım fotoğraf. :) Arkadaşlarım hatırlayınca hala gülüyorlar. :)




Açıkçası şu an daha iyi hissediyorum. Yazmak gerçekten çok iyi geliyor bana. Şimdi daha pozitif hissediyorken, az önceki konuya girip girmemek arasında daha da kararsızım. Fakat sanırım bu konuyla ilgili ilk ve tek olmak üzere bir şeyler yazmalıyım. 

Taklit ettiğimin iddia edildiği kişiyle yüz yüze tanışalı bir sene oluyor. Fakat bu süre içinde yalnızca bir kez görüştük, kahve içip sohbet ettik ve bir daha ne ben onu aradım ne de o beni. Yaptığı işe kesinlikle saygı duyuyorum, kaldı ki saygı duymanın opsiyonel olduğunu düşünmüyorum. Fakat sevmek, işte bu tercih meselesi. Karakteri, davranışları, yaşama biçimi benlik olmadığından; tipik anlatımla "o elektriği alamadığımdan" bir daha aramadım, sormadım. O da aynısını benim için hissetmiş olacak ki, ondan da bir tepki gelmedi. Benzetildiğimiz noktalara bakıyorum; kolye, küpe, basic t-shirt. Dün fotoğraftaki yorumlara verdiğim yanıt da buydu; ancak bunlar benzetilebilir zaten. Çünkü başka benzeyen hiçbir nokta yok. İşin canımı sıkan yalnızca iki noktası var. İlki; hayatıma almak istemediğim birine benzetiliyor olmak. Tekrar altını çiziyorum; saygı duymak ayrı, sevmek ayrı. İkincisi ise; yalnızca benzer noktaların bu kadar gündem yaratırken, benzer olmayan noktaların göz ardı ediliyor olması. Bu da bana çok saplantılı bir bakış açısı gibi geliyor. 

İtiraf edeyim, bir ara “Eğer o, arkadaşlar bunlar hiç hoş yakıştırmalar değil gibi basit bir yorum yapmış olsaydı; konu buralara kadar hiç gelmezdi.” diye düşünüyordum. Çünkü tüm bunlar bir başkasına benim için yapılsaydı; ben susmazdım. Hem de tanışıkken. İşte saygı ve sevgi ayrımı burada devreye giriyor. Sonra bundan keyif aldığını fark ettim. Çünkü yorumlar henüz gelmeye başlamışken, "Profilini göremiyorum, yorum yapmayayım." gibi bir cevap verdi. Nereden mi biliyorum? Çünkü onun fotoğraflarının altına, beni etiketleyip oradan da terbiyesizce yorum yapar oldular. Terbiyesizce diyorum; eski ilişkime, hayatımdaki insanlara da dil uzattılar. Tüm bunlara rağmen kayıtsız kalınırken, açıkçası iyi niyet aramak zor. 

Dönemsel popüler olan trendler için birilerini birilerine benzetiyor olmak da sağlıklı bir düşünce değil benim için. Bu benzetmeleri önceleri yaşça çok küçük olan, hatta daha aleni ifade etmek gerekirse çocuk takipçiler yapıyordu. Zira çocuk takipçiler, sahip olunabilecek en sıkı funlar. Fakat zamanla, profillerini incelediğim kadarıyla sahte hesaplar ve evli, çocuklu yada çalışan kadınlardan da bu yorumları yapanlar oldu. O noktada şaşırmadım desem yalan olur. Çünkü gelen yorumlarda videolarda kullanılan müziklerin bile taklit olduğu yazıyordu. Burada bir bilgi paylaşımında bulunmak istiyorum; Youtube’un telif sıkıntısı yaşamamak adına, kullanıcılarına sunduğu belirli müzikler var. Ve her birimiz o arşivden müzikler kullanıyoruz. 

Kimse için kötü düşünüp, kendi etrafımda da kötü enerji barındırmak istemiyorum fakat yaşça büyük olanlar için söylüyorum; sanıyorum ki hayatlarından memnun olmayan insanlar onlar. Kötü enerjilerini bir şekilde kusmak istiyorlar ve çözüm olarak bu gibi mecraları seçmişler. Başka bir şey gelmiyor aklıma çünkü ben sevmediğim, hoşlanmadığım, haz etmediğim insanlarla görüşmüyorum, konuşmuyorum. Onları takip etmiyorum ve hatta kötü bir yorumda hiç bulunmuyorum. Ona vakit ve enerji ayırana kadar hayatımdaki insanlara ve işime odaklanırım diye düşünüyorum. 

Ama gel gör ki bu düşüncem Süslü Sözlük için böyle değil. Sözlük formatına bayılıyorum ve tabi ki takip ediyorum. Kendinle ilgili bir başlık olacak ve sen orayı okumayacaksın? Yeme beni! :) Orada da hakkımda iyi kötü pek çok şey yazıldı, yazılıyor. Bir dönem epey yüklendiler bana, sağ olsunlar. :) O dönem biraz canımı sıktım evet, çünkü aslında beni tanımayan ve yalnızca paylaştığım içeriklerden hakkımda bir takım bilgiye sahip olan insanların (o dönem için konuşuyorum) acımasız eleştiri yapmasına üzüldüm. Ama sonra oranın sözlük olduğunu hatırlattım kendime. Dünyanın en iyi futbolcusu seçilen Messi için bile "Kötü futbol oynuyor." denilen bir dünyada, bana mı eleştiri gelmeyecek. Kaldı ki ben de yapıyorum bunu başkaları için, işim için, yeri geliyor ailem için. Bunun bir geri dönüşü olmalıydı. :) Sonra orayı da kendime faydalı hale getirmeye çalıştım. Mesela ışık meselesi, ilk orada okuduktan sonra ciddi ciddi takıldı aklıma. Birisi yazmış; “Gün ışığı kullandığı için her videoda farklı ışık oluyor. İyi işler yapmak istiyor fakat önce ışığı halletmeli bence.” Kesinlikle! Eğer burayı okuyorsan; teşekkür ederim! :)

Bu arada sevgili sözlükçüler, geçen gördüğüm bir şeyi düzeltmek istiyorum izninizle. Birkaç ay önce Sigma beni Pro Partnerliğe davet etti. Ben de bunu gelen paketimin fotoğrafıyla Instagram’ımda paylaştım. Altına yabancı bir kız, nasıl Pro Partner olduğumu sordu. Ben de ona beni davet ettiklerini çünkü benim “professional cosmetics production management specialist” olduğumu yazdım. Değinmek istediğim nokta; bunu Youtuber olduğumu tanımlamak için yapmadığım. Ben Biyoloji Ana Bilim Dalı mezunuyum ve lisans eğitimim süresince “Kozmetik Üretimi” ve “Üretim Yönetimi” üzerine eğitimler aldım. Diplomamın ve bu eğitimlerin belgelerinin kopyalarını Sigma’ya gönderdiğimde de hemen kabul edildim. Kanalımda da her zaman ürün içeriklerine ve etkilerine değinmeye çalışıyorum. Çünkü bunlar üzerinde uzmanlaştım. Havamı da attım! :) Hahaha hayır hayır, senelerce okurken, şimdi yazdığım zamanki gibi kolay ve keyifli gelmiyordu. :)

Şimdi bir ara verdim de, ne kadar uzun yazmışım! Umarım buraya kadar okuyabilmişsindir. :) Bu arada ben bunları yazarken yorumlar hala devam ediyor olduğu için hepsini silmeye karar verdim. Çünkü o kadar çok çarpıtıldı ki yazdıklarım, söylenmeyen şeyler söylenmiş gibi lanse edilerek tartışma yaratıldı. Çözülmesi mümkün görünmediği için ben de iyi-kötü hepsini silmeyi tercih ettim.

Şimdi bu yazıyı yayınlayıp, mutlu hayatıma devam ediyorum. Sevgilimin ellerinden güzel bir kahve içemeye gideceğim. İşin tatsız kısımlarını atınca, benimle birlikte devam eden herkese; kocaman keyifli bir aile olduğumuz; her zaman beni ileriye taşıdığınız için teşekkürler! İyi ki varsınız!





EDIT 1: Yahu çok komik bir şey fark ettik az önce. Yukarıda kısaca bahsettiğim yorum tam olarak şöyleydi; "Eski ilişkisini de, onun sevgilisine benzer birini bulduğu için bitirdi. Ondan yol vermiştir." Yorumun alakasızlığını geçiyorum, profil gizli ve profil fotoğrafı erkek arkadaşımın yakın bir arkadaşının fotoğrafı! Yani hesap hem sahte hem de tanıdık birinden alınmış fotoğrafla! :))) 



EDIT 2: Sanmıyorum ki, Ikea’da arkadan çekildiğim o fotoğrafta, esmer bir kız olsaydım, siyah saçlarımı enseden toplamış ve halka küpeler takmış olsaydım, daha uzun boylu yada daha kilolu olsaydım; kimse bu benzetmeleri yapmayacaktı. Youtube’da video çeken (makyaj kanalı değil) ve her ikimizi de tanıyan iki arkadaşımın yaptığı yorum şöyleydi; “Ten renginizin, saç renginizin, boyunuz ve kilonuzun benziyor olması, insanları bu fikre yöneltiyor. Boy ve renk olarak zaten benziyorsunuz. Bir de tarzlar benzeyince, kimse karaktere yada içeriğe bakmadan bu yakıştırmaları yapıyor. Yoksa görüyoruz, aynı kolyeleri ve küpeleri kullanan, aynı saç modellerini yapan başkaları da var. Sana bu kadar odaklanılmasının nedeni yalnızca bu.”